Perşembe, Aralık 01, 2005

GİRİŞ

"Bilim fuarı" yada başka deyişle "bilim şenlikleri" ilkleri 1950 li yıllarda Amerika'nın farklı eyaletlerinde yapılmaya başlandı. Ülkemizde son on onbeş gündemde popülerliğini artırarak devam ediyor.

Amaç; her yaş seviyesindeki gencin bilimi sevmesi, araştırmacı ruhu yakalaması, görerek, dokunarak keşifler yapmasını sağlamak. Teknoloji hızla ilerliyor. Yapılan araştırmalar elektronik ortamda başka bir deyişle sanal alemde 10 yaşındaki bir çocuğun 50 yaşındaki bir yetişkinle kıyaslandığında 10000 kat hızlı düşünme ve sonuca ulaşma yetisinin olduğunu gösteriyor.

Şimdi farklı bir açıdan genç beyinlerin zekalarını daha verimli kullanmaları için ne yapmaları gerktiğine bakalım.

1. Zekanın gelişimi dil yeteneğiyle doğru orantılı. Bilim adamı olmanın da dışında günlük yaşantımızda teknolojiyi verimli kullanmayı, kendmize ve çevremize faydalı olmasını istiyorsak, "bilimsel terminolojiyi" yani "ortak teknoloji dilini" hızla öğrenmeliyiz. Son 10 yılda türkçe internet sitelerindeki artış aslında bir gencin okuldan öğreneceği bilgi ve terminolojiyi beşe ona katlaması için yeterli. Kısacası bilimsel terimleri öğrenme gayreti içinde olmalıyız.

2. Merak yada ilgi alanı... “Merak ilmin hocasıdır” sevdiğim bir sözdür. Bilimsel araştırmaya merak. Herkesin ilgi duyabileceği bir alan vardır. Kendimizi keşfetmeye çalışmalıyız. İnterneti kullanırken harcadığımız zamanı planlayarak bu işe başlayabiliriz. Neden mi? Çünkü bugün bilgisayar kullanan bireyler internete girdiklerinde plansız bir "sörf" amaçladıklarında bir, iki, üç, beş on, saati, bir anda havaya uçuyor. Geriye kalan bazen baş ağrısı, bazen de tatmin olamamış bir ruh yorgunluğu bırakıyor geride.

a. O zaman önce ilgi alanını belirle.
b. İnterneti kullanacağın zamanının planını yap.
c. İlgi alanın için "anahtar kelimeler" bul. Bunları yaz.
d. "Belgelerim" de muhakkak bu anahtar kelimeler yada ilgi alanının adını taşıyan klasörlerin olsun.
e. Unutma kaybolan zaman geri gelmez. Amaçsız bir sörf yada bilgisayar oyununa ayırdığımız zamanla neler yapabileceğimizi hesaplayalım:
12 Eylül 2005'te 1 milyonuncu aboneye ulaşan ADSL abonesinin günde ortalama 3 saat sörf yaptığını kabul edelim. Bir günde 3 milyon saat harcadık değil mi? 24 saate böldüğümüzde bu 1 milyon insanın 125000 gün harcadığını buluruz. Yani 342,5 yıl. Bu kadar yılda kim ne yapar?

2. Dünya Savaşı’ndan çıkan yorgun Japonlar "Kendimiz için her gün 8 çalışıyoruz. Devlet için ücretsiz 2 saat çalışacağız" dediler. Bu saatler günde 2 saat fazladan çalışan 1.5 milyon Japon iş gücü ediyor. Çalışanlar Japon olunca toplumda insan kalitesine doğru oranla yaşam kalitesi artıyor, Amerika’nın boyun eğdiği Japon teknoloji devi uyanıyor. Daha ne mi oluyor? İnsanlar çalışırken ve eğitim görürken kavganın, tartışmanın, lugatta kitapta yeri olmayan bir sürü boş sözün (yani magazinin) dışında mutlu bir hayat sürüyorlar. Yerde buldukları 10.000 $’ ı yada 1 $’ ı sahibine ulaştırmak için ilan veriyorlar. İnsana ve emeğe gösteriyorlar. Metroda otobüste yer kavgası yapmıyorlar, kitap okuyorlar. Doğu senin batı benim demiyorlar. Ey günde 3 saat internette sörf yapan “genç ahali” giden zaman bizi geriye götürmesin istiyorsan interneti kullanırken yol almayı zaman kazanmayı öğren bilmiyorsan bilene sor.

3. “Ortak teknoloji dili” demiştik. Buraya yine bir tarih dipnotu koyalım 1. Dünya Savaşıyla ikincisinin arasında Avrupa ve Sovyetlerden kaçan Yahudi ilim adamlarını cumhuriyetimizin ilk yıllarında üniversitelerimizde gördük. Bu insanlar bugün kullandığımız öyle yada böyle Türkçe bilim diline yön verecek büyük eserler yazdılar. Bilime verdiği değeri hep vurguladığımız ulu önder Atatürk’ün çağırdığı bu insanların çoğu, ilgi görmediklerinden olsa gerek tarihte görünmez bir iz olup gittiler. Batıdan aldıklarımızla, burada üretilen yerli yabancı kaynakların tamamında Latince kökenli terimler mevcuttu. Şimdi “bu bizimdir” dediğimiz bir bilim dilimiz yok. Bilimi yapan ismini koymalı. O zaman ya bilim yapacağız yada “kopyala yapıştıra” devam edeceğiz.

Sonuç nedir? Latince kökenli İngilizce bilim dili istesek de istemesek de tesirini hissettiriyor. O zaman İngilizce öğreneceğiz. Fakat İngilizce öğrenirken onu bir amaç değil araç olarak kullanacağız. Müzik dinlemek yada müzik yapmak istiyorsak enstrüman gerekmez mi? İngilizce bizim enstrümanımız olacak. Yegane amaç değil, araç… O zaman sadece İngilizce değil, yabancı dil öğrenmenin o kadar da zor olmadığını göreceğiz.

4. Peki baştan alalım; İstek, merak, konu belirleme, zaman planlaması yapma, araştırmaya yönelme, enstrümanlar edinme… Ne kaldı geriye?... Evet bunları paylaşmak… İşte şimdi doğru adrese geldiniz. Proje dersini not alacağınız derslerin dışında hayatınıza ne katacağını düşünerek bilgiyi ve bildiğinizi burada paylaşmalısınız. İnternetin sizi doğru adrese yöneltmesi için bir başlangıç olabilir bu site… Burada paylaşalım…

Sevgiyle kalın…

Dokuzların Proje Danışmanı

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home